99. 24 Nisan Ermeni Anma Gününün Ardından

Başbakan Erdoğan'ın taziye mesajının damgasını vurduğu 24 Nisan 2014 eski yıllardan farklı olarak medyada tartışmalarla daha geniş bir şekilde yer aldı  ve öylesine ön plana geçti ki 25 Nisan ANZAK Günü ve Çanakkale Kara Çarpışmalarının 99. yıldönümü neredeyse unutuldu.

Bir yanda olumlu bir adım olarak değerlendiren ama yetmez diyen veya özür dilemeye doğru bir adım nitelemesi yapan soykırım iddiacıları, bir yanda Erdoğan'ın AİHM Kararından haberi yok mu diyerek mesajı Doğu Perinçek tarafından kazanılan başarıyı gölgeleyen bir ihanet olarak görme noktasına götüren görüşlere rastlamak mümkün.

AVİM web sitesinde İçişleri Bakanı Ala'nın yaptığı açıklamada yer aldığı üzere bunun Türkiye'nin özgüveninden kaynaklanan ve yeni ön etkin tutumunu yansıtan bir mesaj olduğu bildirimini niyet açısından ciddiye almak daha uygun bir yaklaşım olur gibi görünüyor [1]. Dengeli bir yorum yine AVİM sitesinde Emekli Büyükelçi Ömer Engin Lütem tarafından sunulmuştur: 

"... Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’nda yaşadıkları acıların hatıralarını anlamanın ve paylaşmanın bir insanlık vazifesi olduğunu, bu savaş sırasında yaşanan olayların herkesin ortak acısını oluşturduğunu ve tehcirin gayri insani sonuçlar doğurduğunu" belirterek "Ermenilerin acılarını anlayan ve paylaşan insani bir tutum sergilemiştir. ... Bunun yanında Türkiye’nin Ermeni sorununa ilişkin bilinen tutumunu koruduğu da gözlemlenmiştir. Önce, Ermeni militanlarının beklentilerinin aksine, mesajda Türkiye’nin soykırım savını kabul edebileceğine dair en ufak bir işaret yer almamıştır" [2]
 
Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu'nun "Esasında bizim de taziyede bulunmamız lazım. Çünkü bu olaylar karşılıklı olmuştur. Müslüman kardeşlerimiz de ölmüştür. Bu iki kardeşin, iki arkadaşın kavgasıdır. Karşılıklı özür dilenmesi bana göre daha adil olur [3]" şeklindeki ifadesi mesajın yerini bulduğunu gösteriyor ve önem taşıyor. Doğu Anadolu insanları da kendilerine çektirilen acıların farkında olunmasının ve özür dilenmesinin beklentisi içindedirler. Bu beklenti de böylece karşılığını bulmuş ve yürekleri biraz olsun ferahlatmıştır. 

Türkiye Ermenileri Patriği'nin karşı mesajı da zarif ve Başbakan'ın mesajının yerinde olduğunu ortaya koyar niteliktedir. "İki halkın birbirlerinin acılarını paylaşmasının bir nişanesi olarak Türkiye-Ermenistan sınırında ortak bir anıtın dikilmesini ve bu anıtla her iki milletin bağırlarında açılan yaralara, acılara saygı gösterilmesi" önerisi ile "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermeniler, Türkiye ve Ermenistan halklarının acılarını dindirecek, yaralarını saracak mutlu bir günün selamlanacağına inanmaktadırlar. Bu mutlu kucaklaşmanın gerçekleşmesi için düşmanlığı körükleyen kin ve nefret söylemlerinin bir tarafa bırakılmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Sevgi ve karşılıklı anlayış tohumlarının sarsılmaz bir azimle yeşertilmesinin gerekli olduğunu vurguluyoruz" [4] ifadesi yürekten olduğu umulan bir iyi niyetin ve dostça duyguların nişanesidir.

Soykırım iddiacılarının, ya mesajı çarpıtarak olmasını istedikleri gibiymişcesine özür dilemeye bir adım türünden ifadelerle yorumlamaları, ya da yetmez diye eleştirmeleri çok olağandır. Onlar bu mesaj yayınlanmasa da Türkiye aleyhine söyleyecek bir şeyler bulacaklardı. Al Jazeera Turk adına Vercihan Ziflioğlu'nun yaptığı bir röportajda Ara Sarafyan'ın "“Bir tarihçi olarak şunu söylemek isterim ki 2015 tarih olarak benim için özel bir öneme sahip değil. Yaşanan bir soykırımdı ve öncesi ya da sonrasında bu gerçek değişmeyecek. Türkiye elinden geldiğince inkara devam edecek” şeklindeki ifadesi 2015 itibariyle istediklerine umdukları gibi kavuşamayacaklarının ayırdına varmış olduklarını gösteriyor [5].

Yukarıda andığım röportajla ilgili olarak web sitesine aşağıdaki yorumu yazdım:

Yukarıdaki haber metninde anılan 'Mavi Kitap' propaganda savaşı malzemesidir ve Toynbee yayınları arasında sahip çıkmamıştır. Mavi Kitabı okuyan Sovyetler'in yanıtı Kızıl Kitap (Kaynak Yayınları, 2006)'ı da okumalıdır. 24 Nisan 2015'de ya ortak acılar birlikte anılmalı, ya da toplanan Ermeniler ve yandaşları Rusların Doğu Anadolu'yu işgal edeceği anlaşılınca Rus Ordusunda yer alan Ermeni Gönüllü Birlikleri ile çetelerinin şerrinden korkarak Anadolu içlerine korunmasız, sahipsiz kaçan ve yüzde 40 kayıp veren 800.000 Doğu Anadolu Müslümanı, kaçamayanlardan 1917 Devrimi nedeni ile Rusların çekilmesi sonucu meydanı boş bulup etnik temizlik yapan Taşnakların en hunhar yöntemlerle öldükleri 500.000'i aşkın Doğu Anadolu Müslümanı, Erivan'dan varını yoğunu geride bırakıp kaçan 1 milyon Müslüman, Azerbaycan'da aynı şekilde etnik temizliğe tabi tutulan Azeri Türkleri için torunlarından özür dilemelidirler. İHD halkın soykırımı kabul ettiği, soykırımı reddedenin devlet olduğu söyleminden vazgeçmelidir. En azından beni ve tanıdığım pek çok Doğu Anadolu insanını asla temsil etmediklerini beyan ederim. Sayın Türkiye Ermenileri Patriğini dinlemelerini ve 17 Aralık 2013 AİHM Kararını incelemelerini öneririm kendilerine. Bu saydığım öldürülen insanlardan gasp edilenlerin onların beklediği tazminatı kat kat aşıyor olması gerektiğini düşünüyorum şahsen. Toprağa gelince kırk yıl Rus yönetimde kalan o dönemi kara yıllar diye anan illerde referandum yapılarak karar verildiğini, Ermenilerin üzerinde imparatorluk kurma hayalleri kurdukları üç denize açılan bölgede nüfus oranlarının yalnızca yüzde 20 olduğunu anımsatmak gerekir. Gelen çeşitli temsilcilerin haksız iddiacı, suçlayıcı ve karalayıcı yaklaşımlarına karşın gerçeği bilen sağduyu sahibi Ermenilerin çoğunlukta olduğuna inanıyor ve savaş ortamının kaçınılmaz acıları sonucu yaşamını yitiren Müslüman ve Ermeni tüm insanları saygıyla anıyorum.

Perinçek - İsviçre Davası ile ilgili 17 Aralık 2013 tarihli AİHM Kararı, her ne kadar İsviçre itiraz etmiş olsa ve kararın bozulması için Fransa'da Hollande elinden gelen desteği vereceği söylese de tarihi bir dönüm noktasıdır. Zaten Malta'da dava açmak için tek bir delil bulamadıkları noktada hukuken konu en başından kapanmıştı. Bugün ise siyasi baskının işe yaramayacağını artık görmüş bulunuyorlar. Önemli olan kimse incinmeden ilişkilerin normalleşmesini sağlayabilmektir. Davutoğlu'nun NTV'de bir programda ifade ettiği "Çok değişik parametreleri aynı anda kontrol edemezseniz bir barışı çok zor kurarsınız. Karabağ'daki tek mermi sistemi tümden çökertir" cümlesi ile özetlediği, Türkiye-Ermenistan İlişkileri, Dağlık Karabağ Sorunu ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin bir sacayağı oluşturduğu, bu ayaklardan biri sağlam olmazsa kalıcı bir çözüm üretilemeyeceği gerçeği ilgili taraflarca sağduyulu bir şekilde değerlendirilecektir umarım [6]. 

Medyada gündeme gelen diğer bir konu tehcir edilenlerin torunlarına TC kimliği verilmesidir. Dedesinin Taşnak çetesi mensubu olması ve potansiyel tehlike olarak görülmesi torunu bağlamaz. İlk bakışta bu olumlu bir yaklaşım olur düşüncesi doğuyor. Ancak Türkiye üzerinde oyunlar oynanan, huzursuzluklar yaratılan bir ülke. Ayrılıkçı Kürtlerle yaşanan sorunlar maalesef henüz çözümlenmiş değil ve Ayrılıkçı Kürt- Soykırım İddiacısı Ermeni Diyaspora ittifakı var. Diyaspora ve Ermenistan Ermenileri maalesef ülkemiz ve insanımıza karşı nefretle yetiştirilmişler. Bizden biri olmayacak, bizi sevgiyle kucaklamayıp, nefret duyacak insanlara kapılarımızı açarsak sorunlarımızı büyütmüş olur muyuz diye düşünmekten kendini alamıyor insan. ABD yeşil kart vereceği insanları yıllarca izliyor, sorguluyor, sadakatle bağlanacaklarından emin olduğu noktada vatandaşlık veriyor. İsteyen Türkiye kökenli Ermenilere Türkiye'ye gerçekten yerleşecek veya makul sürelerle burada kalacaklar, toprak ve tazminat talepleri ile ilgili sorunlar yaratmayacak ve nefreti körüklemeyeceklerse yurttaşlık haklarının verilmesi insancıl bir davranış olur. Ancak kuralların iyi belirlenmesi ve başvuruyu müteakip uzunca bir süre takip ve incelemeler açısından ABD'ye benzer bir yolun dikkatle izlenmesi gerekir [7].

Üçüncü kuşak Ermeniler samimiyetle dedelerine soykırım uygulandığı algısı içindedirler. Yer değiştirme kararının savaş koşullarının kaçınılmaz kıldığı bir uygulama olduğu gerçeğini onlara ve onlarla birlikte bir soykırım yaşandığına inanmış olanlara anlatabilmek için dikkatlerin konuya yoğunlaşmış olduğu bu dönemde 24 Nisan 2015 tarihine dek geçecek bir yıllık sürenin çok iyi değerlendirilmesine ve bu amaçla bir takım etkinlikler düzenlemek üzere bir eylem planı yapılmasına ihtiyaç vardır.  Bugüne dek bu bloğa hiç yorum yazılmadı. Neler yapılabileceği konusunda fikri olanlar paylaşırlarsa sevinirim. 

Kaynaklar

1) Statements on 1915 Events Shows Turkey's Confidence: Ala . April 25, 2014. http://www.avim.org.tr/bulten/en/86578. 27.04.2014 tarihinde erişildi.

2) Lütem, Ömer Engin. Başbakan'ın mesajı. 2 4.04.2014.  http://www.avim.org.tr/analiz/tr/BASBAKAN%E2%80%99IN-MESAJI/3375. 27.04.2014 tarihinde erişildi.

3) http://www.haber365.com/Haber/Erdogan_Nobel_Adayi_Olabilir/. 27.04.2014 tarihinde erişildi.

4) Ermeni Patriğinden Taziye Kabulü. http://merkezhaberajansi.com/index.php/siyaset/2525-ermeni-patrigi-nden-taziye-kabulue. 27.04.2014 tarihinde erişildi.

5) Ziflioğlu, V. Ermeni diyasporası 24 Nisan için Türkiye'de. 24.04.2014. http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/ermeni-diasporasi-24-nisan-icin-turkiyede. 27.04.2014 tarihinde erişildi.

6) Davutoğlu: Hedefimize ulaştık. 24.04.2014. http://www.ntvmsnbc.com/id/25511985. 27.04.2014 tarihinde erişildi.

7) Kim Kardashian İsterse TC Vatandaşı Olabilir. 27.04.2014. http://www.haber365.com/Haber/Kim_Kardashian_Isterse_TC_Kimligi_Alabilir/. 27.04.2014 tarihinde erişildi.

Comments