Yazınımızda 1915 olayları ve Savaş Yıllarında Türk-Ermeni İlişkileri II : Nisanın 2 Günü

Türk - Ermeni ilişkileri ve savaş yılları ile ilgili yeni kitaplar keşfettikçe keyifleniyorum. Hele kitap yüreğimde kendine bir yer bulursa keyfim iyiden iyiye artıyor:

Tufan Gündüz. Nisanın 2 günü. İstanbul: Yeditepe, 2011.

Tufan Gündüz Gazi Üniversitesi'nde çalışmalarını sürdüren tarih alanından bir bilim adamı. Türkmenler üzerine çeşitli araştırmaları ile yayın dünyasında yerini almış bir kişi. Nisanın 2 Günü adlı kitabında  ise bir roman yazarı olarak çıkıyor karşımıza. Gündüz, büyük güçlerin ticaret yollarını hakimiyetleri altına almaları uğruna çıkan ve pek çok ülkeyi içine alan acımasız paylaşım savaşı kapsamında cehenneme dönen topraklarımızın merkezinde, İstanbul'un bir mahallesinden gençlerin nasıl acıya, yok olmaya savrulduklarının, sevgililerin nasıl ayrı düştüklerinin  yürek burkan öyküsünü, siyasi gidişatla taydaş  bir anlatımla sunmak suretiyle dönemin başarılı bir tablosunu çiziyor. Babaları ile birlikte Ermeni siyasi hareketi içinde yer alan iki kardeş 24 Nisan tutuklamalarından pay alırken aynı toprakların insanlarının birlikte hareket etmeleri gerektiği inancı ile Müslüman arkadaşları ile aynı cephede olmayı yeğleyen üçüncü kardeş ise işgalcilere karşı verilen mücadeleden payına düşen yazgısıyla, 25 Nisan günü Çanakkale'de kara muharebeleri başlayınca yüzleşme noktasına gelecektir. Kitabın arka kapak tanıtımında şu cümleler göze çarpıyor:" ... Dehşetin sadece cepheleri değil, şehirleri, kasabaları, köyleri de sardığı günler. ... Bir yanda savaşı Devlet-i Aliyye'den kurtulmak için fırsat sayanlar, diğer yanda son savunma hattında tutunmaya çalışanlar." 

Soykırım iddiacılarının kitaplarını okuduğunuzda Türklerin Ermenilere her zaman kötü davranmış olduğu, bu nedenle Ermenilerin haklı olarak Türklerden nefret ettikleri ve kurtulmak istedikleri mesajını alırsınız. Böyle hisseden Ermeniler hiç kuşkusuz olmuş ki o kitaplar yazılmış. Ama bir de biz Türklerin dost olarak tanıdığımız bizden olan Ermenilerimiz var. Komitecilerin peşine düştüğü Türk arkadaşını ölümü göze alarak evinde saklayan, cephede işgalcilere karşı omuz omuza savaşan Ermenilerimiz. Karabet'in yüzbaşıya söylediği şu sözler işte bu ruhu dillendiriyor:"Okuldayken bir Recep vardı. Annemin çöreklerini çok severdi. Her defasında benimle ekmeğini değiştirmek isterdi. Ben de verirdim. Ama aslında ben onun annesinin ekmeğini çok severdim. ... Fransa'ya tahsil için gittiğimde orada kalmayı düşünmüştüm, ama tutunamadım. ... Recep'in annesinin ekmeğinin tadını hiç bir yerde bulamadım. Anladım ki bu toprakların ekmeğinin kokusu beni çekiyor." Yüzbaşı ise "Biz bu vatanda su ve toprak gibiyiz Karabet" diye yanıtlayacaktır onu  (s.154-55).

Bir yanda Anadolu’da meydana gelen isyanların İstanbul’dan yönetildiği bilindiği için yürütülen 24 Nisan kararına kadar gidecek takipler, tutuklamalar ve sevkiyat; bir yanda doğduğu toprakları korumak için ölümü göze almış genç askerler ve subaylar; öte yanda sevdiklerinin başına geleceklerden,  anne, eş, sevgili, kardeş olarak kaygı duyan kadınlar. Ustaoğlu (2012) bu kadınlardan biri için şunları yazmıştır: "Roman kahramanlarından Gayane Hanım’ın hikâyesi ise bambaşkadır. Gayane Hanım romanda kilit kahramandır. Gayane Hanım Ermeni çetelerine katılan Aşot ve Vahan aynı zamanda Gelibolu’daki Karabet‘in ve Hasmik’in annesidir. Doğma büyüme İstanbullu olan Gayane Hanım eşinin boş hayalleri yüzünden doğduğu topraklardan ayrılmak zorunda kalır ve ailesinin parçalanmasını çaresiz bir şekilde seyreder." 

Avşar Onbaşı'nın köyünden uzakta savaş deneyimini, dirayetini ortaya koyarak cephede gençlere güç verişi, Hasmik'in yarım kalan aşkını yaşatmak için attığı cesurane adım, işlenen diğer konular ve yaratılan çeşitli kahramanlar ile sımsıcak, hüzünlü, insancıl bir öykü olarak nitelenebilecek olan roman, savaşın insanların yaşamlarına yansıyan acımasızlığını ve aslında insanların birbirlerine düşman olmadıklarını, siyasete kurban edildiklerini ortaya koyuyor. Bugün de bölgemiz maalesef benzeri bir kaosa başka gruplar oluşturularak çekilmiş bulunuyor. Geçmiş geleceğe ne kadar rehber olur? Eline silah almaya karar verenler, köprüleri yıkmak isteyenler, adım atmadan önce bu romanı veya benzeri bir savaş dönemi romanını okusalar keşke.

İnsanların dünya kaynaklarından, birbirinden kaparak değil, ortak akıl ile birlikte yöneterek ve adil biçimde paylaşarak yararlanacakları barışçıl bir dünya mümkün olmalı. Kaç kuşak sonra gerçekleşeceğini bilemesek de uyumlu, paylaşımcı bir düzenin kurulacağı  günler er ya da geç gelecektir, gelmeli.



Ustaoğlu, Z. (Ocak - Nisan 2012). Tufan GÜNDÜZ, Nisanın 2 Günü, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2011, ISBN: 978-605-4052-59-2, Tarih Okulu, XII, pp.311-313. 14.10.2014 tarihinde http://dergipark.ulakbim.gov.tr/usakjhs/article/viewFile/5000039696/5000038581 adresinde erişildi.

Comments