Tükenmez Kalem - Silgi Savaşı: 1959 yılında İki Chicago Üniversitesi Öğrencisinin Sıra Dışı Mücadelesi



Tükenmez Kalem - Silgi Savaşı: 1959 yılında İki Chicago Üniversitesi Öğrencisinin Sıra Dışı Mücadelesi


Eski adıyla kütüphanecilik, yeni terminolojiyle bilgi belge yönetimi camiasının Sevgili Hocası Prof. Dr. Berin Yurdadoğ’un bana anlatmış olduğu bazı anılarını içeren ”The War of the Ball Point Pen and the Art Gum” başlıklı yazımın son düzeltmelerini kendisiyle birlikte yapmıştık ve rızasını alarak 14 Mayıs 2017 tarihinde, İngilizce bloğumda yayınlamıştım. Kendisini maalesef 11.06.2019 tarihinde sonsuzluğa uğurladık. Yazının düzeltmelerini Anneler Günü vesilesiyle gerçekleşen bir ziyaretimde yapmıştık ve yazıyı Anneler Gününde yayınlamıştım. Bunun benim için ayrı bir anlamı vardı. Çünkü 2015 yılında annemi yitirdiğimin ertesi yılında, yani annesiz ilk Anneler Günümde kendimi yalnız ve boynu bükük hissettiğim bir anda aramayı düşündüğüm ilk insan, öğrencilik yıllarımdan başlayarak aramızda güçlü ve yılların yıpratamadığı bir bağ oluşmuş bulunan Berin Hocam olmuştu. Kendisini bir anne denli yakın hisseden öğrencilerinden biri de bendim. Söz konusu anıları, onu yitirişimizin 1. yılında bu kez Türkçe olarak yayınlayarak kendisini saygı ve sevgiyle anıyorum. 

Berin U. Yurdadoğ Chicago’ya 1958 yılının sonlarına doğru kütüphanecilik alanında yüksek lisans yapmak için gitmiş ve Şubat 1960 tarihinde geri dönmüştür. Kaldığı öğrenci yurdunun bir duvarında bir dünya haritası bulunmaktaydı. Bir gün, birinin Doğu Anadolu Bölgesi’nin üstüne “Armenia” yani Ermenistan yazmış olduğunu fark etti. Tükenmez kalemle yazılmış yazıyı silebilecek güçlü bir silgi buldu ve bir hayli çaba harcayarak yazıyı sildi. Ancak iki taraf da ısrarlıydı ve çok geçmeden yazı haritanın üzerinde yeniden beliriyor ve genç Berin yeniden siliyordu. Olanakları sınırlı burslu öğrenci, harçlıklarının bir kısmını sık sık bu tükenmez kalem silebilen silgilere harcamak zorunda kalıyor ama bu konuda en ufak bir tereddüt göstermiyordu. Genç Berin’in bu konuda gösterdiği azmi anlamak hiç de zor değildir. Çünkü kendisi, ayrılıkçı Ermenilerin 1909 yılında isyan çıkardığı ve daha sonra 1. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı (1914-1923) boyunca Fransız Ordusunda Türklere karşı savaştıklarına birebir tanık olmuş Adana ilindendir. 2014 yılında bir araştırma için düzenlediğim ankete yanıt verenlerden biri Adana’da hala fırınlarda yakılmış insanların yağlarının kalıntılarının mevcut olduğunu ifade etmişti. Batı insanı maalesef, o korkunç savaş yıllarında Türklerin ne felaketler yaşadıklarını bilmiyor. 

18 Aralık 1918 – 5 Ocak 1922 tarihleri arasında Adana’nın Fransız işgali altında olduğu sürece işgal bölgesinde Türk bayrağı yasaklanmıştı. Saat Kulesinin altındaki kolonyacının vitrininde üzerinde Türk bayrağı olan bir rozet vardı. Bir Ermeni vatandaş bunu Fransız subaylarına haber vermişti. İhbar üzerine bir Fransız subayı dükkâna geldiğinde Berin Hoca’nın babası Cemil Bey de kolonya almak için orada bulunuyordu. Akıcı Fransızcası ile subayı, vitrindeki dekorasyon parçasının bir bayrak değil rozet olduğuna ikna ederek dükkân sahibini ceza almaktan kurtarmıştı. Ne var ki, kentlerinin dört bir yanında Fransız bayrakları dalgalanırken kendi bayraklarına sahip olmalarına izin verilmemesi bu iki adamın çok ağırına gitmişti. Babası, bu olay üzerine çok büyük bir bayrak edinmek ve kent işgalden kurtulduğu gün onu asmak için ant içti. Kolonyacı ise, “Ben de o gün ve kurtuluşun her yıldönümünde bu dükkânın önünden geçen herkesin eline kolonya dökeceğim,” diye eklemişti. Babası kırmızı ve beyaz renklerde iyisinden saten aldı ve annesiyle birlikte akşamları kocaman bir bayrak dikip, dört gözle bekledikleri kurtuluş gününde çıkarıp asmak üzere kaldırdılar. Türkiye Cumhuriyeti kurulunca Türk bayrağı ile ilgili standartlar yeniden düzenlendi. Bayrağın yünlü kumaştan olması gerekiyordu. Babası Valiliğe giderek saten bayrağı nasıl hazırlayıp kurtuluş gününü beklediklerini anlatıp bayrağı yaşadıkları konağın cihannüma penceresine asmak için özel izin aldı. Her ulusal bayramda ve Adana’nın Kurtuluş Günü yıldönümlerinde asılan bu özel aile bayrağının öyküsünü Berin çok iyi biliyordu. Kurtuluş günü yıldönümlerinde, diğer büyük bir bayrak, saat kulesine bir geçit töreni ile getirilir ve Ulu Camii ile kule arasına asılırdı. Bu geçit töreni sırasında, kolonya dükkânının sahibinin andını yerine getirerek, dükkânın önünde durup geçenlere cömertçe kolonya döktüğü görülürdü.


Berin Hoca, işgal yıllarıyla ilgili olarak Adana’da anlatılan bir anekdotu da anımsayarak aktarmıştı. Ceyhan Kaymakamlığının önündeki direğe bir Fransız bayrağı asılmış. Alanda birkaç da yaşlı ağaç varmış. Her sabah bayrağın delik deşik olduğu görülüyor ve değiştirilmesi gerekiyormuş. Sonunda nöbet tutularak bayrağa bunu kimin yaptığının saptanmasına karar verilmiş. Meğer ağaçlarda yaşayan kargalar bayrağı gagalıyorlarmış. Anlaşılan kargalar da bayrak değişikliğinden hoşlanmamışlar. Her ne kadar Fransız askerleri kargaları vurmaya kalkmışsa da aklıselim sahibi subayları “rahat bırakın onları, kargalarının bile yurtsever olduğu bir ülkede biz uzun süre kalamayız zaten” demiş. 


Berin Hocamızın anılarında, 24 Mayıs 1938 tarihinde Adana’yı ziyareti sırasında Atatürk’le selamlaşması çok özel bir yere sahiptir. Atatürk ziyaretinin sonunda tren istasyonuna dönerken Atatürk Kız Lisesinin önünden geçecektir ve yalnızca lise öğrencilerinin yol kenarında sıra halinde durarak uğurlamaya katılmalarına izin verilmiştir. Küçük Berin, henüz ortaokulun 1. sınıfındadır ve okula erken başladığı için ufak tefektir. Törene katılmayı o kadar ısrarla istemiştir ki, sonuçta kendisine çok büyük gelse de bir lise üniformasıyla törene dâhil olur. Sıranın sonunda bayrağın altında yer alabilmiştir. Güneşin pırıl pırıl olduğu bu öğleden sonra saatinde konumları öğrenciler açısından pek de avantajlı değildir, yoldan geçen arabaların camlarında yansıma olmakta içerisi görünmemektedir. Yaşça küçük olan Berin duygularını ifade yönünden serbest davranabilmektedir. Atatürk yaklaşırken diğer öğrencilerle birlikte alkış tutsa da bir yandan da “Göremiyorum” diye bağırarak bir ağlama tutturur. Birden bayrağı tutan öğrenci onun omuzuna vurarak “Araba durdu, Atatürk camı açtı, sana bakıyor,” der. Küçük Berin, tepesinde kocaman kurdelesi, sarı dalgalı kabarık saçları ve yanaklarında gözyaşlarıyla, alkışlamayı ve ağlamayı bırakır ve büyük bir sevgiyle Atatürk’e bakar, bakar, sonra yüzünde kocaman bir gülümseme ile yeniden alkışlamaya başlar. Atatürk de gözlerinde büyük bir şefkat ışıltısıyla ona gülümser ve şapkasıyla bu küçük kız çocuğunu selamlar. Sonra zarif bir el hareketiyle şoföre devam etmesini söyler. Bu, Hocamızın yaşamında unutulmaz bir anıdır. 


Böyle bir geçmişe sahip olan ve o akademik dönemde Chicago Üniversitesi’nde okuyan iki Türk öğrenciden biri konumundaki genç kız doğal olarak ülkesi konusunda duyarlıydı. Atatürk’ün Nutuk’ta Adana’dan nasıl söz ettiği anımsanırsa bu duyarlığı anlamak daha da kolaylaşır: 

“… Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlıklarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etme politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi? ... (Karaca, t.y., s. 918)” 

Berin Hoca, doçentlik tezi için “Anglo-Amerikan literatüründe Atatürk ve devrimleri” konusunu seçmiş ve 1961 yılında British Museum’da literatür çalışması yapmış, o dönemde Türkiye’de bulunmayan bazı kaynaklara orada ulaşabilmiştir. Prof. Dr. Hikmet Özdemir’in 27 Ocak 2005 günü Ankara'da Türkiye Bilimler Akademisi Konferansları programı çerçevesinde verdiği "Arnold Toynbee'nin Ermeni Sorununa Bakışı" başlıklı konferansı sonrasında yaptığı uzunca yorum bu konuyla ilgili kaynakları da incelediğini ve konuya belli bir hâkimiyeti olduğunu ortaya koymaktadır (Özdemir, 2005, ss.44-47). 


O dönemde yaşananları iyi bilmeyenler tarih kitaplarının ötesinde yaşanan acıları da kavrayabilmek için belgesel romanlar da okuyabilirler. Adana’da yaşananlar için okunabilecek olan Haçin, Zebercet Coşkun’un 1975 yılında Milliyet Gazetesi’nin açtığı yarışmada 4. olan belgesel romanıdır. Kitap 2005 yılında Tarihe Düşürülen Dip Not: Haçin ve Çallıyan Efendi adıyla yeniden yayınlanmıştır. Romanda, Ermenilerin, 24 Aralık 1918’de Fransızların Adana’yı işgal etmeleri üzerine, geriye göçleri ve sonrasında yaşanan olaylar, Ocak 1922 yılına kadar Adana’da kalmış olan işgalci Fransızların atadıkları son kaymakam olan Çallıyan Efendi’nin notları esas alınarak işlenmiştir. Zebercet Coşkun’un doktor eşinin 1963’te yöreye atanması üzerine tanıklık ettiği, halktan dinlediği ve eski bir çömlekte saklanan anı-belgeler romanın kaynaklarını oluşturur (Karaca, t.y., s.5). 

Söz konusu roman üzerine bir incelemesi bulunan Karaca, makalesini aşağıdaki sözlerle bağlamıştır: 

‘… yüzlerce yıl aynı coğrafyada kardeşçe yaşadığımız bir toplumla nasıl karşı karşıya getirilişimizin hikayelerinden biri olan bu eserde de görüldüğü gibi acılar karşılıklı yaşanmıştır. Dış destekleri ve provokasyonları göz ardı etmeden, geçmişin olaylarını tartıya koyup kimin daha fazlasını yaşadığı üzerine polemiğin de faydası yoktur. Yapılması gereken, Çallıyan Karabit’in sergilediği insan duruşu ve sağduyuyu öne çıkarmak, trajedilerin yoğun yaşandığı yerlerde dostluk anıtları dikmek, ölen Türk ve Ermeni çocuklara birlikte kucak açarak masallar okuyan Mürsel Efendilerin, Mihran Katayanlar gibi yapıcı ve barışcı insanların ruhlarını yaşatabilmektir (s.919). 

Çatışmaları geride bırakıp ileriye dostane duygularla bakabilmek önemlidir. 1959 yılında Chicago Üniversitesi’nde, hiç yüz yüze gelmediği, ama mücadele etmek zorunda kaldığı o Ermeni gencinden sonra, Berin Hoca’nın karşısına, 1970’li yıllarda akademik bir çalışma nedeniyle Moskova’ya gittiğinde yine bir Ermeni çıkmıştır. Çeşitli ülkelerden birer temsilcinin yürüteceği ortak bir çalışmada her temsilciye bir refakatçi verilmiştir. Dr. Yurdadoğ'un refakatçisi Ermeni bir hanımdır. Birinci haftanın sonunda refakatçi hanım, “Sakıncası yoksa size bir soru sormak isterim” der ve aldığı olumlu yanıt üzerine sözlerine devam eder: “Biliyor musunuz, benim eşimin ailesi 1915 yılında sürgüne uğrayanlardandır. Onlar Türklerden nefret ederler. Ben de nefret ediyordum. Bana Türkiye temsilcisine eşlik edeceğim söylendiğinde, “Ne günah işledim de bana bu görev verildi” dedim. Ancak şimdi, arkadaşlarım size eşlik ettiğim için bana gıpta ediyorlar, Siz olağanüstü bir Türk müsünüz, yoksa bütün Türkler bizim düşündüğümüzün aksine genelde iyi insanlar mıdır? Berin Hoca, savaş sırasında, Türklerin kendilerini savunmak için Ermenileri tehcir etmek zorunda kaldıklarını ve her iki tarafın da büyük acılar çektiğini açıklar. Üç aylık program süresinde ilişkileri öyle bir noktaya ulaşır ki, çok soğuk bir sabah, Aral Gölü dolaylarına yapılan bir seyahatten dönüşlerinde Moskova tren istasyonunda eşlik ettiği temsilciyi bekleyen tek refakatçi, Berin Hoca’nın refakatçisi bu Ermeni hanımdır. Programın sonunda yurda dönerken uğurlayan tek refakatçi de yine o olmuştur. 

Ülkesini her yerde layığı ile temsil eden, yalnız mesleki birikimini değil, Atatürk’ü, onun ilkelerini ve bu ülkenin temel değerlerini dur durak bilmeksizin paylaşıp anlatan, gönül yapan, gönüllerde taht kuran değerli bilim insanı ve Cumhuriyet kadını Berin Hocamızı yüreklerimizde yaşatacağız. Yetiştirdiği gençler, onu konferanslarında dinleme olanağı bulan, ondan feyz alanlar onun yolunda aynı sorumluluk duygusu ve sevgiyle Atatürk’e ve onun liderliğinde atalarımızın kurtardığı ülkemize sahip çıkacaklardır, ruhu şad olsun.
Bilkent Üniversitesi - 2014

13 Mayıs 2017 - İngilizce blog yazısının son düzeltmeleri


Kaynaklar

Aslan, S. A. (2017, 14 Mayıs). The War of the ballpoint pen and art gum. [Blog yazısı]. Erişim adresi: http://armenianholocaustmystory.blogspot.com/2017/05/the-war-of-ball-point-pen-and-art-gum.html

Karaca Tağızade, N. “Haçin dedikleri… Veya bir bölge ve bir roman olarak Haçin. Erişim adresi: https://tinyurl.com/y7najzkv

Özdemir, H. (2005). Arnold Toynbee'nin Ermeni Sorununa Bakışı. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi.

Prof. Dr. Berin U Yurdadoğ. Biyografi. Erişim adresi:
Not: Doğum kaydında tam adı Berin Uğurlu Yurdadoğ olan Hocamız uzun yıllar Prof. Dr. Berin U. Yurdadoğ olarak tanınmış, ancak, nüfus kayıtlarının ve resmi işlemlerin elektronik ortama aktarıldığı dönemde yaşadığı bazı zorluklar nedeniyle son yıllarda U. kısaltmasını kullanmaktan vazgeçmişti.
Labels: Ermeniler, Dostluk ve nefret, Haçin (Saimbeyli), Adana’nın işgali, Adana’nın kurtuluşu, Türkler ve Ermeniler


Comments