1915 Gerçeği ve Çürük Olduğu Savlanan On Teze Kısa Bir Toplu Bakış




Ermeni sorunu konusunda ülkemizde bir hayli araştırma yapılmış olmakla birlikte Kafkas Cephesinde yaşananların gerçekliğinden uzak bir algılama giderek yaygınlaşmakta ve bazı gerçeklerin üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Belirtmek isterim ki resmi tarihin sorgulanmasını sonuna dek desteklerim.  Ne var ki, resmi tarihi yadsıma adına gerçeklere aykırı söylemlerin kabul görmesine izin verilmemesi gerektiği kanısındayım. Kendi tarihimize bu kadar yabancılaşmak bize yarar sağlamayacaktır. Geçmişini bilmeyen bir toplum geleceğini sağlıklı bir biçimde yaratamaz. Bu inançla, babaannesi 1916'da muhacir olmuş bir Erzurumlu olarak konuyu inceliyor, derlediğim bilgileri paylaşıyorum.
Ermeni Soykırımı: Gerçek mi,  Yersiz İddia mı? başlıklı  blogumda 3 Mart – 20 Nisan 2013 tarihleri arasında  yayınladığım on yazıda Mehmet Polatel ve Nazife Koşukoğlu'nun 26 Ocak 2012 tarihinde Agos'ta yayınlanan  Resmi tarihi sınıfta bırakan 10 çürük tez  başlıklı yazılarındaki on başlıktan hareket ederek ele aldıkları konularla ilgili, çeşitli kaynaklardan derlediğim bilgileri kendi yorum ve düşüncelerimle harmanlayarak sundum. Günümüz insanının yaşamının hızlı akışı içinde uzun okumalara pek zaman ayıramadığının gerçekliğinde on yazının ana noktalarını aşağıda derledim. Bu ana noktalara göz atanlar özellikle ilgilendikleri bir konu olursa ilgili yazıya geçiş yapabilirler

1) İhanet ve İsyan :  Doğuda asker kaçakları ile jandarma arasında çatışma oldu, isyan yoktur. Hınçak ve Taşnaktsutyun Partileri 1914 yılında Osmanlı Devleti’nin yanında olma kararı almışlardı.
Burada sözü Orta Doğu uzmanı ünlü bilim adamı Bernard Lewis’a bırakalım. Washington'da 25 Mart 2002 tarihinde verdiği bir konferansın ardından, yöneltilen bir soruya yanıt olarak 1915'te yaşanan trajik olayları neden bir soykırım olarak görmediğini şöyle açıklamıştır: Ermenilerin başına gelenler savaştan önce başlamış olan ve daha büyük ölçekte devam eden kitle halinde silahlı başkaldırının sonucudur. Orduyu terk eden askeri kuvvetler mensupları da dahil olmak üzere  yüksek sayıda Ermeni sınırı geçerek Türkiye'yi işgal eden Rus kuvvetlerine katılmışlardır.  Ermeni asiler Van kentini ele geçirmiş, işgalcilere devretmek niyetiyle kenti bir süre ellerinde tutmuşlardır. Anadolu'nun dört bir tarafında gerilla savaşı yürütülüyordu ve bu, bugün kullanılan terimlerle, Ermenilerin Türklere karşı ulusal bağımsızlık hareketiydi. Türkler, buna kuşkusuz çok  sert yöntemlerle karşılık verdiler...

Devamı için bkz. 1915 Gerçekliği ve Birinci Tez : İsyan ve İhanet

İsteyenler Bernard Lewis’i kendi sesinden aşağıdaki adreslerden birinde dinleyebilirler:
Bernard Lewis Compares Armenian Genocide with Holocaust in Germany (  Sayfada İngilizce transkripsiyon da vardır)
 
2) Van İsyanı: İsyan zulüm nedeniyle tehcirden sonra başlamıştır. Ermeni Gönüllü Birlikleri Rus tebaası olan Kafkas Ermenilerinden oluşuyordu.
Kısaca Tehcir Kanunu diye anılan Sevk ve İskân Kanunu 27 Mayıs tarihli olup isyan ise 6 Mayıs’ta çıkmıştır. İsyan’ın lideri Andranik Ozanyan Şebinkarahisar doğumlu olup 1904 yılında Rus uyruğuna geçmiştir. Komitacılar genelde yabancılara tanınan haklardan yararlanmak için yabancı bir uyruk alıyorlardı. İsyanın liderlerinden bir diğeri ise Osmanlı Meclis-Mebusan üyesi Arşak Vramyan idi.

Devamı için bkz  1915 gerçekliği ve İkinci Tez : Van İsyanı

3) Soykırım Başka Tehcir Başka : Göç yolu zorlu ve iskan için seçilen bölge yerleşime uygun değildi, bu koşullarda tehcir güvenlik tedbiri olarak tanımlanamaz. 

Kafkas ve Balkan göçmenlerinin deneyimleri incelendiğinde aynı sıkıntıların paylaşıldığı görülür. Karadeniz kıyılarında 1800’lerin ortalarında Rusların topraklarını işgal etmesi üzerine zorunlu göçle karşılaşan Kafkaslar için kurulan göçmen kamplarında bir günde açlık ve hastalık yüzünden 180 kişi ölürken Halep’teki Ermeni kampında ise 200 kişi aynı nedenlerle ölmüştür.  O günün koşulları maalesef buydu ve Ermenilere özel bir durum değildi.
Ermeni nüfusu az olduğu için Antalya’dan tehcire gerek olmadığı, tehcir edilenlerin gönderildikleri yerde nüfusun yüzde onunu geçmeyecek şekilde çeşitli yerleşim bölgelerine dağıtılmaları gibi kararlar  güvenlik tedbirinden öte bir kastın bulunmadığının kanıtlarından çok küçük bir kesittir. 

4) Kötü muamele cezalandırıldı mı?  Talat Paşa’nın tehcirde suiistimalleri olanların yargılanmasında öncülük ederek, idamlarına zemin hazırladığı ve bunun devletin soykırım kararı almadığını gösterdiği doğru değildir.

Osmanlı Hükümeti 1915-1916 yıllarında 1673 kişiyi suiistimal ve kötü muamele nedeniyle mahkemeye vermiştir. Bunlardan 524 kişi hapse, 68 kişi zorla çalışmaya ve 67 kişi de idama mahkûm olmuştur. Verilen cezalar yeterli bulunabilir veya bulunmaz ama yetersiz bulunması soykırıma işaret etmez. Doğu Anadolu ve Kafkaslarda 2,5 milyon Müslüman’ı etnik temizlik çerçevesinde öldürenlerin kahraman olduğu,  genç kızları Erivan’a, Rusya’ya seks kölesi yapmak için götürmenin cezasız kaldığı yerde, Osmanlı devletinin bu boyutta yargılama ve cezalandırma yapmış olması küçümsenecek değil, takdir edilecek bir husustur.

5) Şefkat eli uzandı mı? Tehcir edilen Ermenilere maddi yardım yapıldığı, arazi vb. verildiği doğru olmadığı gibi tehcirin maliyeti bile ‘emval-i metruke bütçesinden karşılanmış, Ermeniler ekonomik yıkıma uğratılmıştır.

Mübadelede Yunanistan’dan Türkiye’ye gönderilen Müslümanların mal varlıklarının yüzde 70’ine Yunanistan’ın vergi olarak el koyduğu, Doğu Anadolu ve Kafkaslarda Ermeni çetecilerin yaşamlarına son verdiği 2,5 milyon insanın her neleri varsa gasp edildiği düşünülürse her ne alabildilerse Ermeniler yine de şanslıdırlar. Devlet Arşivleri'nin Armenians in Ottoman Documents adlı kitabında  yer alan 272 belgeden 21 adedi tehcir edilen Ermenilerin canlarının ve mallarının korunması için harcanan çabalarla ilgilidir. Bu çabaları takdir etmek ya da etmemek iyi niyete kalmıştır. 


6) Tehcir ölü sayısı : 500,000 kişinin tehcir edilip 200,000’inin öldüğü iddiası  Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi’ni yayımlamasıyla sekteye uğramıştır.  400 binden fazla Ermeni sürgün bölgesine ulaşamamıştır.

Talat Paşa’nın özel belgelerini derleyip yayınlayan Murat Bardakçı "Kitabımın Yakasını Rahat Bırakın"  adlı yazısını şu cümlelerle sonlandırmıştır: "Ermeni veya Müslüman olsun, 1915'te ölenlerin sayısını kesin olarak tespit etmek mümkün değildir" diye defalarca yazdım. ... Ya zahmet buyurup okuduklarını anlasınlar, ya da kitabımın yakasını bıraksınlar."

 
7) İlk ne zaman, nerelerden : 'Tehcir kararının Mayıs ayında uygulanmaya başlandığı, ilk olarak savaş bölgelerinde uygulandığı doğru değildir. Şubat ayında Zeytun ve Dörtyol bölgelerindeki Ermeniler asker kaçaklarıyla mücadele bahane edilerek iç bölgelere sürüldüler.

O dönemlerde hükümetlerin güvenlik gerekçesiyle sivil toplulukların yerlerini değiştirmeleri, savaş ve ayaklanmalar nedeniyle sık başvurulan bir yöntemdi. Osmanlı Hükümeti 27 Mayıs 1915 tarihinde Sevk ve İskan Kanunu çıkarmadan 90 gün önce; 7 Şubat 1915 tarih ve 1185 nolu telgrafta, Kafkasya Valisi Varontsov-Daşkov, Rusya Dışişleri Bakanı’na şunları yazmıştır: “Şu sırada, Zeytun Ermenileri temsilcisi Kafkas ordusu karargâhına geldi. Temsilci, yaklaşık 15,000 Ermeni’nin, Türk ulaşım hatlarına saldırmaya hazır olduğunu, fakat silah ve mermilerinin bulunmadığını ifade etmektedir. ...
8) Gidiş çöle mi, bereketli topraklara mı oldu? : Ermeniler Suriye’nin yerleşime elverişli bir bölgesine, verimli topraklara değil çöl olan Zor’a gönderildi.

Tüm tehcir edilenler Zor’a değil,  Halep, Musul, Urfa ve Suriye'ye de gönderilmişlerdir. 5 Temmuz tarihinde de yeni bir emirle yerleştirildikleri yerlerde nüfusun yüzde 10'unu aşmamaları için İran sınırına 80 km. den daha yakın olmamak kaydıyla Musul ve Suriye'nin diğer bölgelerine dağıtılmaları gündeme gelmiştir. Uğraşlarına göre zanaat, meslek sahiplerinin kent, kasaba merkezlerine; tarımla uğraşanlarınsa kırsal kesimlere yerleştirilmesi hedeflenmiştir. Bu hedefe ulaşma oranı düşük kalmış olabilir ama Yusuf Halaçoğlu' nun  Ermenilerin Suriye'ye nakli : Sürgün mü, soykırım mı? adlı çalışmasından yazıya alınan  tabloda yer aldığı üzere çeşitli kentlerin 1914 ve 1919 Ermeni nüfusları incelendiğinde geri gelenlerin sayısı genelde çok büyük kayıplar yaşanmadığı izlenimini vermektedir.  


9) 24 Nisan'da tutuklananların masumiyeti : 24 Nisan 1915’te tutuklanan Ermeni aydınlar toplumu isyana teşvik eden komitacılar  değil sanatçı, milletvekili gibi Ermeni ileri gelenleriydi.

Prof. Dr. Yusuf Sarınay 24 Nisan 1915'te Ne Oldu : Ermeni Sevk ve İskanının Perde Arkası adlı kitabında 24 Nisan günü tutuklananların listelerini örgütsel bağlantıları ve haklarında bilgilerle birlikte vermiştir. Aralarında Bulgaristan, Romanya tabiiyetinde olup ülkelerine gönderilenler, af olunanlar vardır. Krikor Zohrab'ı Diyarbakır'a götürürken öldüren iki kişi ise idamla cezalandırılmıştır.  Osmanlı Devleti gösterdiği özenden o kadar emindir ki Şubat 1919'da, savaşta taraf olmayan İspanya, Danimarka, Hollanda ve İsveç'e bir soruşturma komisyonu kurulması için ikişer hukukçu göndermelerini istemiştir.

 
10) Malta’da dava açılmamıştır: İttihatçılar hakkında Malta sürecinde dava açılmamış,  sadece bir esir takası olmuştur. Beraat yoktur, böyle aklanma olmaz. 

Malta sürecinde iki yıl boyunca İngiltere başsavcısı başkanlığında yürütülen soruşturmada Osmanlı, İngiliz ve Amerikan arşivlerinde kanıt teşkil edecek belgeler aranmamış ama bulunamamıştır. Davaya mesnet teşkil edecek kanıtın yokluğunda kovuşturma açılamaz ve hukuki süreç aklanma ile tamamlanmış olur. Milletler Cemiyeti Mahkeme Heyeti kurulması için çalışmaları başlatmıştı, ancak soruşturmanın takipsizlikle sonuçlanması nedeniyle mahkeme kurulmasına gerek kalmamış ve tutuklular aklanarak serbest bırakılmışlardır.  


 

Selma Aslan'a ait Ermeni Soykırımı : Gerçek mi, Yersiz İddia mı? blogu yazılarından ticari olmayan amaçlar için içeriği değiştirilmeden kaynak gösterilerek adil kullanım ölçüsünde yararlanılabilir. (Creative Commons Attribution-Gayriticari-NoDerivs 3.0 Unported License)

Comments