Ermeni sorunu konusunda ülkemizde
bir hayli araştırma yapılmış olmakla birlikte Kafkas Cephesinde yaşananların gerçekliğinden uzak bir
algılama giderek yaygınlaşmakta ve bazı gerçeklerin üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Belirtmek
isterim ki resmi tarihin sorgulanmasını sonuna dek desteklerim. Ne var
ki, resmi tarihi yadsıma adına gerçeklere aykırı söylemlerin kabul görmesine izin verilmemesi
gerektiği kanısındayım. Kendi tarihimize bu kadar yabancılaşmak bize yarar
sağlamayacaktır. Geçmişini bilmeyen bir toplum geleceğini sağlıklı bir biçimde
yaratamaz. Bu inançla, babaannesi 1916'da muhacir olmuş bir Erzurumlu olarak konuyu
inceliyor, derlediğim bilgileri paylaşıyorum.
Ermeni Soykırımı:
Gerçek mi, Yersiz İddia mı? başlıklı blogumda 3 Mart – 20 Nisan 2013 tarihleri
arasında yayınladığım on yazıda Mehmet
Polatel ve Nazife Koşukoğlu'nun 26 Ocak 2012 tarihinde Agos'ta yayınlanan
Resmi
tarihi sınıfta bırakan 10 çürük tez başlıklı
yazılarındaki on başlıktan hareket ederek ele aldıkları konularla ilgili, çeşitli
kaynaklardan derlediğim bilgileri kendi yorum ve düşüncelerimle harmanlayarak sundum.
Günümüz insanının yaşamının hızlı akışı içinde uzun okumalara pek
zaman ayıramadığının gerçekliğinde on yazının ana noktalarını aşağıda derledim.
Bu ana noktalara göz atanlar özellikle ilgilendikleri bir konu olursa ilgili yazıya geçiş yapabilirler.
1)
İhanet ve İsyan : Doğuda asker kaçakları
ile jandarma arasında çatışma oldu, isyan yoktur. Hınçak ve Taşnaktsutyun
Partileri 1914 yılında Osmanlı Devleti’nin yanında olma kararı almışlardı.
Burada sözü Orta
Doğu uzmanı ünlü bilim adamı Bernard Lewis’a bırakalım. Washington'da 25 Mart 2002 tarihinde
verdiği bir konferansın ardından, yöneltilen bir soruya yanıt olarak 1915'te
yaşanan trajik olayları neden bir soykırım olarak görmediğini şöyle açıklamıştır:
Ermenilerin başına gelenler savaştan önce başlamış olan ve daha büyük
ölçekte devam eden kitle halinde silahlı başkaldırının sonucudur. Orduyu terk eden
askeri kuvvetler mensupları da dahil olmak üzere yüksek sayıda Ermeni
sınırı geçerek Türkiye'yi işgal eden Rus kuvvetlerine katılmışlardır.
Ermeni asiler Van kentini ele geçirmiş, işgalcilere devretmek niyetiyle kenti
bir süre ellerinde tutmuşlardır. Anadolu'nun dört bir tarafında gerilla savaşı
yürütülüyordu ve bu, bugün kullanılan terimlerle, Ermenilerin Türklere karşı
ulusal bağımsızlık hareketiydi. Türkler, buna kuşkusuz çok sert
yöntemlerle karşılık verdiler...
Devamı için bkz. 1915 Gerçekliği ve Birinci Tez : İsyan ve İhanet
İsteyenler Bernard
Lewis’i kendi sesinden aşağıdaki adreslerden birinde dinleyebilirler:
Bernard
Lewis Compares Armenian Genocide with Holocaust in Germany ( Sayfada İngilizce transkripsiyon da vardır)
2)
Van İsyanı: İsyan zulüm nedeniyle tehcirden sonra başlamıştır. Ermeni Gönüllü
Birlikleri Rus tebaası olan Kafkas Ermenilerinden oluşuyordu.
Kısaca Tehcir Kanunu
diye anılan Sevk ve İskân Kanunu 27 Mayıs tarihli olup isyan ise 6 Mayıs’ta
çıkmıştır. İsyan’ın lideri Andranik Ozanyan Şebinkarahisar doğumlu olup 1904
yılında Rus uyruğuna geçmiştir. Komitacılar genelde yabancılara tanınan
haklardan yararlanmak için yabancı bir uyruk alıyorlardı. İsyanın liderlerinden
bir diğeri ise Osmanlı Meclis-Mebusan üyesi Arşak Vramyan idi.
Devamı için bkz 1915 gerçekliği ve İkinci Tez : Van İsyanı
3) Soykırım Başka
Tehcir Başka : Göç yolu zorlu ve iskan için seçilen bölge
yerleşime uygun değildi, bu koşullarda tehcir güvenlik tedbiri olarak tanımlanamaz.
Kafkas ve Balkan göçmenlerinin deneyimleri
incelendiğinde aynı sıkıntıların paylaşıldığı görülür. Karadeniz kıyılarında
1800’lerin ortalarında Rusların topraklarını işgal etmesi üzerine zorunlu göçle
karşılaşan Kafkaslar için kurulan göçmen kamplarında bir günde açlık ve
hastalık yüzünden 180 kişi ölürken Halep’teki Ermeni kampında ise 200 kişi aynı
nedenlerle ölmüştür. O günün koşulları maalesef
buydu ve Ermenilere özel bir durum değildi.
Ermeni nüfusu az olduğu için Antalya’dan tehcire gerek olmadığı, tehcir edilenlerin gönderildikleri
yerde nüfusun yüzde onunu geçmeyecek şekilde çeşitli yerleşim bölgelerine
dağıtılmaları gibi kararlar güvenlik tedbirinden öte bir kastın bulunmadığının kanıtlarından çok
küçük bir kesittir.
4) Kötü muamele cezalandırıldı mı? Talat Paşa’nın tehcirde suiistimalleri olanların yargılanmasında öncülük ederek, idamlarına zemin hazırladığı ve bunun devletin soykırım kararı almadığını gösterdiği doğru değildir.
Osmanlı Hükümeti 1915-1916 yıllarında 1673 kişiyi suiistimal
ve kötü muamele nedeniyle mahkemeye vermiştir. Bunlardan 524 kişi hapse, 68
kişi zorla çalışmaya ve 67 kişi de idama mahkûm olmuştur. Verilen cezalar yeterli
bulunabilir veya bulunmaz ama yetersiz bulunması soykırıma işaret etmez. Doğu
Anadolu ve Kafkaslarda 2,5 milyon Müslüman’ı etnik temizlik çerçevesinde
öldürenlerin kahraman olduğu, genç
kızları Erivan’a, Rusya’ya seks kölesi yapmak için götürmenin cezasız kaldığı yerde, Osmanlı devletinin bu boyutta yargılama
ve cezalandırma yapmış olması küçümsenecek değil, takdir edilecek bir husustur.
Devamı için
bkz. 1915
Gerçekliği ve Dördüncü Tez : Kötü muamele cezalandırıldı mı?
5) Şefkat eli uzandı mı? Tehcir edilen Ermenilere maddi yardım yapıldığı, arazi vb. verildiği doğru olmadığı gibi tehcirin maliyeti bile ‘emval-i metruke bütçesinden karşılanmış, Ermeniler ekonomik yıkıma uğratılmıştır.
Mübadelede Yunanistan’dan Türkiye’ye gönderilen
Müslümanların mal varlıklarının yüzde 70’ine Yunanistan’ın vergi olarak el
koyduğu, Doğu Anadolu ve Kafkaslarda Ermeni çetecilerin yaşamlarına son verdiği
2,5 milyon insanın her neleri varsa gasp edildiği düşünülürse her ne
alabildilerse Ermeniler yine de şanslıdırlar. Devlet Arşivleri'nin Armenians
in Ottoman Documents adlı kitabında yer alan 272 belgeden 21 adedi
tehcir edilen Ermenilerin canlarının ve mallarının korunması için harcanan
çabalarla ilgilidir. Bu çabaları takdir etmek ya da etmemek iyi niyete
kalmıştır.
6) Tehcir ölü
sayısı : 500,000 kişinin tehcir edilip 200,000’inin öldüğü iddiası Talat
Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi’ni yayımlamasıyla sekteye uğramıştır. 400 binden fazla Ermeni sürgün bölgesine
ulaşamamıştır.
Talat Paşa’nın özel belgelerini derleyip yayınlayan
Murat Bardakçı "Kitabımın
Yakasını Rahat Bırakın" adlı yazısını şu cümlelerle
sonlandırmıştır: "Ermeni veya Müslüman olsun, 1915'te ölenlerin sayısını
kesin olarak tespit etmek mümkün değildir" diye defalarca yazdım. ... Ya
zahmet buyurup okuduklarını anlasınlar, ya da kitabımın yakasını
bıraksınlar."
7)
İlk ne zaman, nerelerden : 'Tehcir
kararının Mayıs ayında uygulanmaya başlandığı, ilk olarak savaş bölgelerinde
uygulandığı doğru değildir. Şubat
ayında Zeytun ve Dörtyol bölgelerindeki Ermeniler asker kaçaklarıyla mücadele
bahane edilerek iç bölgelere sürüldüler.
O dönemlerde
hükümetlerin güvenlik gerekçesiyle sivil toplulukların yerlerini değiştirmeleri,
savaş ve ayaklanmalar nedeniyle sık başvurulan bir yöntemdi. Osmanlı Hükümeti
27 Mayıs 1915 tarihinde Sevk ve İskan Kanunu çıkarmadan 90 gün önce; 7 Şubat 1915 tarih
ve 1185 nolu telgrafta, Kafkasya Valisi Varontsov-Daşkov, Rusya Dışişleri
Bakanı’na şunları yazmıştır: “Şu sırada, Zeytun Ermenileri temsilcisi Kafkas
ordusu karargâhına geldi. Temsilci, yaklaşık 15,000 Ermeni’nin, Türk ulaşım
hatlarına saldırmaya hazır olduğunu, fakat silah ve mermilerinin bulunmadığını
ifade etmektedir. ...
Devamı
için bkz. 1915
Gerçekliği ve Yedinci Tez : İlk Ne Zaman, Nerelerden...
8) Gidiş çöle mi,
bereketli topraklara mı oldu? : Ermeniler Suriye’nin yerleşime elverişli bir
bölgesine, verimli topraklara değil çöl olan Zor’a gönderildi.
Tüm tehcir edilenler Zor’a değil, Halep, Musul, Urfa ve Suriye'ye de gönderilmişlerdir.
5 Temmuz tarihinde de yeni bir emirle yerleştirildikleri yerlerde nüfusun yüzde
10'unu aşmamaları için İran sınırına 80 km. den daha yakın olmamak kaydıyla
Musul ve Suriye'nin diğer bölgelerine dağıtılmaları gündeme gelmiştir.
Uğraşlarına göre zanaat, meslek sahiplerinin kent, kasaba merkezlerine; tarımla
uğraşanlarınsa kırsal kesimlere yerleştirilmesi hedeflenmiştir. Bu hedefe
ulaşma oranı düşük kalmış olabilir ama Yusuf Halaçoğlu' nun Ermenilerin
Suriye'ye nakli : Sürgün mü, soykırım mı? adlı çalışmasından yazıya
alınan tabloda yer aldığı üzere çeşitli
kentlerin 1914 ve 1919 Ermeni nüfusları incelendiğinde geri gelenlerin sayısı genelde
çok büyük kayıplar yaşanmadığı izlenimini vermektedir.
9) 24 Nisan'da
tutuklananların masumiyeti : 24 Nisan 1915’te tutuklanan Ermeni aydınlar
toplumu isyana teşvik eden komitacılar değil
sanatçı, milletvekili gibi Ermeni ileri gelenleriydi.
Prof. Dr. Yusuf Sarınay 24 Nisan 1915'te Ne Oldu
: Ermeni Sevk ve İskanının Perde Arkası adlı kitabında 24 Nisan günü
tutuklananların listelerini örgütsel bağlantıları ve haklarında bilgilerle
birlikte vermiştir. Aralarında Bulgaristan, Romanya tabiiyetinde olup
ülkelerine gönderilenler, af olunanlar vardır. Krikor Zohrab'ı Diyarbakır'a
götürürken öldüren iki kişi ise idamla cezalandırılmıştır. Osmanlı Devleti
gösterdiği özenden o kadar emindir ki Şubat 1919'da, savaşta taraf olmayan
İspanya, Danimarka, Hollanda ve İsveç'e bir soruşturma komisyonu kurulması için
ikişer hukukçu göndermelerini istemiştir.
10) Malta’da dava
açılmamıştır: İttihatçılar hakkında Malta sürecinde dava açılmamış, sadece bir esir takası olmuştur. Beraat
yoktur, böyle aklanma olmaz.
Malta sürecinde iki yıl boyunca İngiltere başsavcısı
başkanlığında yürütülen soruşturmada Osmanlı, İngiliz ve Amerikan arşivlerinde
kanıt teşkil edecek belgeler aranmamış ama bulunamamıştır. Davaya mesnet teşkil
edecek kanıtın yokluğunda kovuşturma açılamaz ve hukuki süreç aklanma ile tamamlanmış
olur. Milletler Cemiyeti Mahkeme Heyeti kurulması için çalışmaları başlatmıştı,
ancak soruşturmanın takipsizlikle sonuçlanması nedeniyle mahkeme kurulmasına
gerek kalmamış ve tutuklular aklanarak serbest bırakılmışlardır.
Selma Aslan'a ait Ermeni Soykırımı : Gerçek mi,
Yersiz İddia mı? blogu yazılarından ticari olmayan amaçlar için içeriği
değiştirilmeden kaynak gösterilerek adil kullanım ölçüsünde yararlanılabilir. (Creative Commons
Attribution-Gayriticari-NoDerivs 3.0 Unported License)
Comments
Post a Comment